GERGER

Bir Cenneti Beş Kuruşa Yakmak

Bir cenneti beş kuruşa yakmak, ya da Karapınar diye bir yer!

Gerger’in ismini duydunuz mu, bilmem; haritada yerini gösterebilecek kaç kişi var, meçhûl. Ya Pütürge’yi, Nohutlu’yu, Yandere’yi (Karapınar)? Arsemiya’yı işittiniz mi? Değirmenbaşı’nı bilir misiniz? Kırkpınar, Diran, Afu, Sülük Gölü sizin için bir şey ifade ediyor mu? Sanmıyorum. Ama Nemrut Dağını bilirsiniz; hani şu muhteşem tümülüs ve heykelleri ile

Nemrut Dağı tümülüs ve heykelleri

meşhur iki bin yıllık dağ; tapınaklar veya tanrılar dağı demeye şaheste târihî büyük miras!..

İyisi mi baştan başlayalım.

Aslında size özetlemeye çalışacağım bu bâkir diyarı, dört yüz sahifelik #ElifÖğretmen

romanında adım adım anlatmıştım. Çoğu okuyucusu o diyarlara gitme arzusu ile bana dönüşler yapıp duruyor; nasıl gidebiliriz, yahut gerçekten böyle bir diyar var mı, diye. Ümidim o ki, Elif Öğretmen geniş okuyucu kitleleri ile buluştuğunda bu bölgeye turlar düzenlenecek, insanlar anlattığım yerleri adım adım dolaşma, görme keyfini yaşamak

Bölge coğrafyasında geçen lirik bir aşk hikâyesi

isteyeceklerdir. Tabiî o zamana kadar anlattığım güzelliklerden eser kalmışsa!

Arsemiye ve Eski Kâhta Kalesinin üzerine kurulduğu iki sarp kayalığın arasından yılın dört mevsimi turkuaz rengiyle tertemiz bir su akar. Bu coşkun suyun birkaç ana kaynağı var ama en büyüğü Karapınar’dır. Kâhta tarafından bu yolu kullanarak Nemrut Dağı veya Pütürge istikametine gidenlerin görme bahtiyarlığını yaşadığı bu coğrafyadan fışkıran belli başlı suların beslediği bu suyun ilk kaynağı Değirmenbaşı’dır. Sonra Hayırsız, sonra Yandere köyünün içindeki su ve Nemrut Dağı ile Pir Dağı havzasının kar sularının beslediği Karapınar. İrili ufaklı yüzlerce dağ suyunu tahayyül etmeniz yerinde olur. Çoğunun başına küçük köy ve mezraların kurulduğu bu sular da son bahardan itibaren aynı kaynağın zenginliği olurlar.

 

Sağ taraf eski Kâhta Kalesi, karşı taraf Arsemiya…

Karapınar’dan sonra da dağ silsilesi boyunca fışkıran irili ufaklı yüzlerce su kaynağı, bölge coğrafyasının hayat damarlarını teşkil eder.

Yer yer genişleyerek devam eden dağ silsilesinin Malatya’ya bakan bu kuzey cephesinin ikinci büyük su kaynağı Gerger ile sırt sırta Afu Suyu’dur. Üstünde aynı isimle kurulu köye yeşil bir cennet köşesi zenginliği kazandıran bu su da Karapınar’a yakın bir gürlükte akar. Köyü harita veya uydu görüntülerinde bulmak isteyenler, Esencik Köyü ismiyle bakmalılar. Zirâ cumhuriyeti kuran ecnebi zihniyet bölgenin bütün isimlerini değiştirmeyi marifet addettiğinden Kürtçe isimleri sadece bölgede yaşıyor.

 

Afu (Esencik) Köyü…

Afu’ya varmadan Nohutlu’dan itibaren dağ silsilesi birkaç kola bölünerek yüksek bir plato meydana getirir. Arsemiya’dan başlayıp Nemrud’u takible devam edip Kımıl dağı ile biten ana silsile aynı zamanda Kan boğazı ile Başlayıp Fırat ile biten Gerger vâdisinin kuzey sınırını teşkil eder. Ana zirveleri saymak gerekirse Nemrut, Pir dağı (Gır-ı piran), Gergerin hemen kuzeyinde yer alan Kurdek Dağı ve nihayet ikinci bir Nemrut tümülüsü görüntüsü veren Kımıl dağı. Kımıl dağı ismini uğur böceklerinde alır. Çıkanlar hayretle görürler ki, dağın tam zirvesi son yüz metreden itibaren hareket eden, kendi içinde bir su kaynağı gibi kaynayan, yer değiştiren kırmızı siyah desenli bir yorganla kaplıdır. Bu yorgan, yeryer kalınlığı üç beş santimetreyi aşan uğur böceklerinin (Kürtçe kımıl) eseridir. Bahsettiğimiz bu silsile takriben elli km civarında bir uzunluğa sahibdir.

Çobanpınar Köyünden Pir dağı… Zirvenin sol tarafı mermer işletmeciliği yapılacak yer. Yüksek zirvenin sağ beri tarafında Diran suyu, sol beri tarafında ise Kırgöz ile Sülük Gölü yer alıyor.

Bilhassa bahar aylarından zümrüt bir mücevheri andıran Gerger vâdisinin köylerinin sıralandığı vadinin bu kuzey kanadı, bu muhteşem dağ silsilesinin de güney cephesi demekdir. Kân Boğazı ile vâdiye girdikten sonra hemen solda başlayan Karadut Köyünden Kımıl Dağına kadar otuzu aşkın köyün sıralandığı bu cephenin yüzlerce su kaynağının başına ya köyler kurulmuştur, ya mezralar. Bir kısmı da sulama için kullanılan bu suların en büyükleri Sutepe, Kırkgöz, Diran ve Erbahün olarak sayılabilir ki, en büyüğü Diran suyudur. Büyüklük olarak sıralamak gerekirse Karapınar, Afu ve Diran diye devam etmek gerekir.

 

Sülük Gölü

 

Gölün tertemiz sularında sülük tedavisi…

 

Muhteşem Sülük Gölü..

Su ile ilgili bölgenin dünyada belki ender olan güzellik ve zenginliklerinden biri de Sülük Gölü’dür. Kırkgöz suyunun bir kolunun alttan kaynamak suretiyle doldurduğu bu krater çukuru, söz konusu muhteşem su kaynağının hemen üst tarafında yer alır. Tabiî halde sülüklerle dolu göl, bölgenin şifa kaynaklarından biridir. Türkiye’nin bir çok tarafından şifa arayan hastaların bilhassa yaz başlarında akın akın geldiği göl bölge için başlı başına bir zenginliktir. Dağ zirvelerinden göle yukarıdan baktığınızda günün her saatinde renk değiştiren bu su kütlesi, elmastan bir mücevherin ışıltılarıyla parıldar.

İki bin yıllık Nemrut dağını, yumruk büyüklüğünde taş yığını ile yükseltilmiş ve altında kral mezar ve hazinelerinin yer aldığı söylenen tümülüsünü, iki bin yıl öncesinde o yüksek dağa hangi imkânlar ve teknoloji ile çıkartıldıkları sır olan ve insanı hayrete düşüren kırk elli tonluk heykellerini anlatmayacağım; biliyorsunuz. Ama anlatacaklarım var daha…

Nemrut dağı ve belli bir coğrafyasının Milli Park olarak koruma altına alınmış olması, başkasını bilmem ama benim için büyük bir sevinç kaynağıdır; belki gelecek nesillere bu güzellikler kalır ümidiyle. Bir asır önce tamamıyla meşe ormanları ile kaplı bu dağların hayvancılık ve köylünün yakacak ihtiyacı sebebiyle çıplaklaşmış olması elem vericidir elbet. Ancak son çeyrek asırda hayvancılığın bitmesi, köylerin göç vermesi, kömür yakma alışkanlığının köylere kadar gitmeye başlamış olması bu büyük felâketi tersine çevirmeye başladı. Çok yüksek, sarp ve topraksız kısımlar hariç, gerisinde orman her geçen gün sıklaşıyor, yeşil örtü artıyor.

Bu yeşil örtünün yeniden çoğalması, milli parklardaki av yasağı bir çok yabani hayvanın dönüşünü de beraberinde getirdi. İri ve kavisli boynuzları, çevik hareketleriyle hayvanların en eşsizi olan dağ keçilerinin artan sürülerini, iri gözlü ceylanların ürkek bakışlarını bu dağlarda görmek keyif vericidir. Ayı, kurt, tilki, çakal, vaşak ve yaban domuzlarının da yaşadığı bu güzel diyâr yüzlerce çeşidiyle kuşların da vatanıdır. Kınalı kekliği en sar tarafından asırlık besteleri terennüm edip durur.

 

Ters laleler ile geniş yapraklı ışkınlar diyarı…

Endemik bitkilerin bir çok çeşidinin yaşadığı bu dağ silsilesi, koruma altında olan ters lâlerin her renek ve çeşidiyle boy attığı kadim bir anavatandır. Nisan ortalarından Mayıs ortalarına kadar yolu düşenler bu süslü ve nâdir çiçeklerin şehrayinini büyük bir keyifle yaşayabilir. Bölgeye mahsus bodur lâle ise adeta güzelliği daha çok görülsün diye yaratılmış çirkin kardeş gibi durur ters lâlelerin yanında. Çirkin deyişimi geçiniz, bu eşsiz çiçeğin talihsizliği ters lâlelerle aynı vatanda boy atması; yoksa o da muhteşem bir çiçektir. Hemen hemen aynı mevsimde, her çatlakta, her kayalıkta, her avuç toprakta fışkıran bir diğer endemik bitki de, tıb literatürüne kanser tedavisinin umudu olarak geçmiş olan ışkın bitkisidir.

 

Bölgenin en güzel kokulu çiçeği sümbül.

Mor sümbüller, beyaz çiğdemler, rüya kadar nârin ve ürpertici nevruzların iç içe yaşadığı bu dağ silsilesinin Milli Park olarak bütünüyle koruma altına alınmamış olması büyük bir eksiklik, bu ülkenin insanlarına ve gelecek nesillere karşı işlenmiş dehşetli bir suçtur aynı zamanda. Her şey tahrib edilip mahvedildikten sonra uyanmanın kimseye bir faydası yok. Turizm gelirlerine göz diken bir ülkenin buradaki zenginliğe karşı bigâne duruşu, habersiz kalışı kabul edilebilir mi?

Bütün bunları niye anlattım, biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Anlatayım…

 

Karapınar… Bu güzel su ve alt tarafındaki motel Elif Öğretmen’de müstakil bir bölüm olarak yer alır.

Bu dağ silsilesinin hemen hemen tam da orta yerine denk gelen bir noktada bir mermer şirketi tezgâhını kurmaya başlamış. Nemrut Milli Parkının doğu sınırında; Karapınar, Kırkgöz, Diran suları ile sülük gölünün hemen tepesinde mermer çıkaracak. Ne şirketin ismini biliyorum, ne sahiblerinin kim olduğunu. Babamın oğlu veya katili olsalar yazacaklarımın üzerinde zerre kadar tesiri olmaz. Zirâ meselem onlarla değil, devletle!..

Ben bu dehşetli tahribkârlık hazırlığına, coğrafya, çevre ve tarihe karşı başlatılan bu ekonomik cürme, hasbelkader sosyal medya sayesinde muttali oldum. İnanmak istemedim ama gerçekmiş. Yandere köylüleri mahkemeye müracaat etmişler lâkin ekonomik endişeler mahkeme heyeti için daha ikna edici olmuş anlaşılan. Yahut mevzuata uygunluk kararın tek amili olmuş. Tahrib edilecek, ateşe verilecek bir cennet diyar kimseyi ilgilendirmemiş.

 

Dağ Keçileri tehdid altında…

Önce ne olacağını söyleyeyim mi? Bugüne kadar sanai kirliliğinin bulaşmadığı bu güzel diyar, dehşetli bir çevre ve görüntü kirliliği yaşamaya başlayacak. Nemrut dağının zirvesinde, heykelleri görmek kadar dünyanın en muhteşem fecir ve grubunu yaşamak için gelen turistleri, bu bakir coğrafyada, dişsiz yaşlı ağzı gibi mermer ocağının dev çukurları karşılayacak. Bölgede yaşayan dağ keçileri başta olmak üzere, bütün o güzel hayvanlar sırrakadem basıp kaybolup gidecekler; ne kayadan kayaya seken yavruların şirin endamları kalacak, ne fecirle birlikte başlayan keklik ötüşleri, ne de dağ bülbüllerinin mest edici faslı!

 

Diran suyu ve koca çınar ağacı. O da büsbütün kaybolabilir veya kirlenebilir.

Daha dehşetli ihtimal nedir, biliyor musunuz? Bölgenin bütün o tertemiz, her biri bir şehrin içme ihtiyacını karşılayabilecek gürlükteki dağ suları ya büsbütün kaybolma, yatak değiştirme riski yaşayacak veya madende kullanılan kimyeviler sebebiyle zehirlenecek, kirleneceklerdir. Nitekim nüfusu yüz bini çoktan aşmış olan Kâhta ilçesinin içme suyunun bur kısmı Karapınar’dan gidiyor. Sülük Gölü ise ya büsbütün kuruyacak, ya da sülükleri ölecektir. Orada şifa gören hastaların bedduaları arşa yükselecek, son ümidlerini kaybeden biçarelerin elemi öldürücü bir zehir gibi bu tahribkârlığı yapanların bütün saâdetlerini zehirleyecektir.

 

Bodur lâleler.

Benim ve benden önceki nesillerin ise hatıraları kaybolacak, ölmüş bir dünyanın muzdarib çocukları olarak ömrümüzü tamamlayacağız. Hayatımda kimseye beddua etmedim, ama bu sebeple etmeyeceğimden emin değilim. O kadar yüreğimi yakıyor…

İnsanoğlu hiç şübhesiz, zâlim ve câhildir. Cehl ve zulmü sadece hemcinslerine değil, bütün hilkate karşıdır. Üzerinde yaşadığı dünyayı tahrib eder, çevresini kirletir. Menfaatperest ve hoyrattır. Beş kuruşluk menfaatine bütün dünyayı feda edebilecek kadar alçalabilir, alçalır. Cenab-ı Hakk’ın muradı bir kıyameti getirmek olmasa bile, insanoğlu üzerinde yaşadığı dünyanın sonunu getirecektir. Onun kadar zararlı, onun kadar kötü hiçbir mahlûk yoktur. Cehenneme her hal-ü karda istihkak kazanır.

Bir kuş yuvası, bıldırcın olmalı.

 

Başta muhterem Cumhur Başkanı olmak üzere devlet ricali sesimizi işitir mi? Ümidsiz değilim. Bilhassa Malatya ve Adıyaman’ın mülkî amirlerinden ricamdır: Gidip bölgeyi geziniz, görünüz; vicdanınız bu tahribkârlığa hiçbir şekilde izin vermeyecektir. Mevcut kanun ve mevzuata uygunluk meşruiyet için kâfi değildir. Unutmayınız ki, dünya dönüyor, diyen Galile de bir kanun ve mevzuatla idam edilmişti. Kanun ve mevzuatlar yanlış olabildikleri gibi, bâki de değiller; değişebilirler.

Bölgenin bütün dernek ve vakıfları, sivil toplum teşekkülleri, gazetecileri, yazarları, entelektüelleri ve her seviyede okumuş olanları bu tahribkârlığın başlamaması için seslerini yükseltmeliler. Mermer Türkiye’nin bir çok bölgesinde bolca olan bir taş. Gelecek nesillerimize el değmemiş bir dünya bırakamıyorsak bile hiç değilse bâkir kalmış birkaç köşe bırakalım. Lütfen…

Not: Bütün dost ve arkadaşlarımdan daha çok kişiye ulaşması için paylaşmalarını rica ediyorum.

Karapınar.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu